“Kim ilim tahsil etmek için bir yola girerse, Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır.” Hz. Muhammed (S.A.V.)
Ana SayfaRisale-i NurSözler12.Söz İzahlar13- Kur’an’ın her ismin âzamlık mertebesinden gelmiş olması ne demektir?

13- Kur’an’ın her ismin âzamlık mertebesinden gelmiş olması ne demektir?

Bir önceki yazımızda, Kur’an’ın ism-i âzamdan gelmesi meselesini izah etmeye çalışmıştık. Bu yazımızda ise, “Kur’an’ın her ismin âzamlık mertebesinden gelmiş olması” meselesini izaha çalışacak ve mezkûr cümle üzerinde tefekkür yapacağız. Rabbim, ihlasınız hürmetine bana bu cümleyi açsın ve anlamayı nasip etsin!..
Kur’an’ın her ismin âzamlık mertebesinden gelmiş olması meselesine geçmeden önce, her ismin âzamlık mertebesi nedir, bunu anlamaya çalışmalıyız. “Yetmiş bin perde” tabiriyle de ifade edilen bu mesele, her ismin tecellisinde binler mertebe olduğu hakikatine işaret etmektedir. İlk önce, sıfat ve esma-i ilahiyyeye dair olan “Yetmiş bin perde” tabirini izah edelim. Bu izahtan sonra, “her ismin âzamlık mertebesini” ve daha sonra da “Kur’an’ın her ismin âzamlık mertebesinden gelmiş olmasını” anlamaya çalışalım:
1- Sıfat ve esma-i ilahiyyeye dair olan “Yetmiş bin perde” tabirinin izahı:
Cenab-ı Hakk’ın isim ve sıfatları hakkındaki “yetmiş bin perde” tabiri, Risale-i Nur’un birçok yerinde geçer. Meselenin izahı şu şekildedir:
Her bir eser, ustasını kendi kabiliyeti nispetinde gösterir. Bu itibarla her bir eser, bir perde olup, arkasındaki ustasını tarif ve tavsif eder. Bu meseleyi misaller ile daha net bir şekilde anlayabiliriz:
1.Misal: Bir zatın ilmini, onun yaptığı bilgisayardan tefekkür eden bir adam, aynı zatın yaptığı arabayı gördüğünde, sanatını incelediği zatın ilmine dair yeni bir perde açmış ve o perdenin arkasında o zatın ilmini daha geniş manada seyretmiş olur. Aynı zatın bir de uçak yaptığını işiten ve gidip o uçağı seyreden mezkûr şahıs, önceki eserlere kıyas ile o zatın ilmini daha geniş olarak anlamaya başlar. Eğer bu zatın gemi ve füze de yaptığını farz edersek, o şahıs bunları da seyir ile beş perde arkasından sanatkârın ilmini seyir ve tefekkür etmiş olur.
2. Misal: Bir zatın zenginliğine alamet olarak onun büyük bir fabrikasını gördüğümüz takdirde, o fabrika perdesi arkasında onun zenginliğini bir derece anlamış oluruz. Bize bu zatın böyle yüzlerce fabrikası olduğu söylense ve bu fabrikalar bize gösterilse, zenginliğini daha geniş bir perdeden temaşaya muvaffak oluruz. Daha sonra bu zatın arazi ve çiftliklerini de gezdiğimizde, her kademede bir öncekine nazaran daha geniş perdeler arkasından onun zenginliğini seyretmiş oluruz. Bu şekilde her bir perdeden geçtikçe, görüş ufkumuz daha genişlemiş ve nihayet o zatın servetini kâmil manada anlamış oluruz.
3. Misal: Birisini bir çocuğun yarasını sararken görseniz, ondaki merhametin tecellisini bir perdede seyretmiş olursunuz. Aynı kişinin bir eczanesi olduğunu ve oradan fakirlere ilaçlar dağıttığını gördüğünüzde, o kişinin şefkat ve merhametini daha geniş bir perdede tefekkür etmiş olursunuz. Yine aynı kişinin büyük bir hastanesi olduğunu görseniz ve orada incelemeler yapsanız, bu sefer aynı kişinin şefkatini farklı ve daha geniş bir pencere ile seyretmiş ve neticede üç farklı perdede, o şefkatli zatın merhametini görmüş olursunuz.
İşte Allah’ın sıfat ve isimleri için kullanılan “Her birinin yetmiş bin perdesinin olması” ifadesiyle kastedilen mana, bu isim ve sıfatların tecelli daireleri ve tezahür (görünme) dereceleri manasındadır. Buradaki “yetmiş bin tabiri” bir sınır ve hudut değil, çokluktan kinayedir. Yetmiş bin değil, yetmiş milyon bile o isim ve sıfatların tecelli dairelerini ifade etmekte azdır.
Mesela, Allah’ın “Rezzak” (rızık veren) ismini tefekkür eden birisi için, bir tek canlının rızıklanması bir perde olduğu gibi, bütün insan nevinin rızıklanması da ayrı bir perde olabilir. Sadece kendi rızkının mükemmelen verildiğini düşünmekle “Rezzak” ismini tefekkür eden bir insanın marifeti çok dar ve kısadır. Buna karşılık, Allah’ın şu anda yeryüzünde bulunan bütün insanları, bütün hücreleriyle rızıklandırdığını tefekkür eden bir kimse, yüzler perde aşmış ve dolayısıyla tefekkür merdiveninde yükselmiş olur. Bununla birlikte, eğer geçmişteki insanların da rızıklanışını düşünürse, daha geniş bir perde arkasından “Rezzak” ismini tefekkür etmiş olur. Bundan sonra, hayvanların ve bitkilerin her bir türünün ve cinsinin rızıklanışını seyretmekle “Rezzak” isminin hakikatine yaklaşır ve birçok perdeyi daha geçer. Ve daha sonra meleklerin ibadet denilen manevi gıdalarını düşünmekle “Rezzak” isminin perdelerini teker teker yırtmaya başlar ve arkasındaki Zat-ı Akdes olan Allah’a yakınlaşmış olur. Ve nihayet cennette umum hayat sahiplerinin ebediyen rızıklanmasını tefekkürle yeni perdeleri açar. Bu hayali seyahat sırasında binler perdede Cenab-ı Hakk’ın “Rezzak” ismini tefekkür eder.
Hâlık (yaratıcı) ismini tefekkür eden bir kimse, ilk önce bir karıncaya bakar. Onun ilahi bir sanat ile yoktan yaratılışını düşünür, “Hâlık” isminin bir perdesini açar. Daha sonra yeryüzündeki bütün karıncaları hayaliyle görür. Hepsinin aynı anda ve aynı tarzda yaratılışlarını düşünerek, “Hâlık” ismini tefekkür etmekte farklı perdeler açar. Daha sonra kendisinin ve insan nevinin ve sonra da gücü yetiyorsa kâinattaki her bir mahlûkun, canlı ve cansız her şeyin yoktan icadını düşünür. Bu sayede her bir mahlûk “Hâlık” isminin bir perdesi olur ve perdeler açıldıkça marifet (Allah bilgisi) nurları o kalbe dökülmeye başlar.
Rab ismini tefekkür eden bir kimse ise, ilk önce bir arının terbiyesine bakar ve onda gözüken Rab ismini tefekkür eder. Sonra diğer arıları da fikrine misafir eder ve daha geniş bir perdede Rab ismini tefekküre başlar. Daha sonra ise bu tefekküre diğer böcek ve hayvanları da katar. Adeta her bir mahlûk Rab isminin bir perdesi olur. Onda tecelli eden Rab ismi tefekkür edilerek perdeler yırtılmış ve Rabbü-l âlemin olan Allah-u Teâlâ’ya biraz daha yaklaşılmış olur.
Öyleyse denilebilir ki: Her bir sıfat ve ismin yetmiş bin değil, yüz binlerce tecelliyatı vardır. O ismin cilvesine ayna olan her bir mahlûk ise bir perdedir ki, açılmasıyla, yani onda tecelli eden ismin tefekkür edilmesiyle perdeler açılır, güneş hükmündeki marifet ve muhabbetin ışığı kalbi doldurur.

2- Her ismin âzamlık mertebesi…
Yukarıdaki izahtan anlaşıldı ki, her bir ismin binler değil, milyonlar farklı şekilde tecellileri ve perdeleri vardır. Elbette bir karıncanın beslenmesinde gözüken “Rezzak” ismiyle, bir insanın beslenmesinde gözüken Rezzak isminin mertebeleri aynı değildir. Yine dünyadaki mahlûkların beslenmesinde gözüken Rezzak ismiyle, ehl-i cennetin Cennette beslenmesiyle gözüken Rezzak ism-i şerifi de aynı değildir. Bu, güneşin bir okyanustaki tecellisi ile bir zerredeki tecellisi gibidir. Evet, ikisi de güneştendir ve aynı ışığının aksidir; ama okyanustaki aks, zerredeki akstan daha büyük ve daha azametlidir.
Yine bir karıncanın yaratılmasında gözüken Halik ismiyle, Kâinatın yaratılmasında gözüken Halik ismi aynı mertebede değildir. Elbette iki ismin müsemması da Allah-u Teâlâ’dır. Ancak Halik ism-i şerifi, kainatın yaratılmasında -karıncanın yaratılmasına kıyasla- daha haşmetli ve azametli gözükmektedir.
Bu iki misali diğer isimlere kıyas edebilirsiniz… O halde diyebiliriz ki, her bir ismin binler mertebe tecellisi vardır ve bu tecelliler arasında büyüklük ve küçüklük mevzu bahistir. Bir ismin en geniş ve yüksek manada tecellisine o ismin âzamlık mertebesi denir.

3- Kur’an’ın her ismin âzamlık mertebesinden gelmiş olması…
İşte Kur’an, her ismin âzamlık mertebesinden gelmiştir. Yani her ismin âzamlık mertebesindeki tecellilerinden bahsetmekte ve haber vermektedir. Mesela:
Kur’an, arşın yaratılmasından; kâinatın yaratılmasından; cennet ve cehennemin yaratılmasından; bütün insanların ve cinlerin yaratılmasından ve diğer bütün eşyanın yaratılmasından bahsetmekte, bu cihetle Hâlık ism-i şerifinin âzamlık mertebesini gözler önüne sermektedir. Demek Kur’an, Hâlık isminin âzami mertebesinden gelmiştir. Yani Hâlık isminin âzami mertebesindeki tecellilerini ders vermekte ve göstermektedir.
Yine diyebiliriz ki:
 Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın bütün eşyaya sahip olduğunu beyanla, Malik isminin âzami mertebesini gösterir.
 Kur’an, bütün eşyanın, Allah tarafından terbiye edildiğini bildirerek Rab isminin âzami mertebesini gösterir.
 Kur’an, bütün mahlûkların ölümünü haber vermekle Mumit isminin âzami mertebesine işaret eder.
 Kur’an, bütün varlıkların rızkının Allah tarafından verildiğini beyanla Rezzak isminin âzami mertebesini gösterir.
 Kur’an, öldükten sonra bütün insanların bir sayha ile dirileceğini haber vererek Muhyi isminin âzami mertebesini gösterir…
Diğer isimlere bunlara kıyas ederek diyebiliriz ki, Kur’an her ismin âzamlık mertebesinden gelmiştir. Yani her ismin Kur’an’da âzami mertebede tecellisi gösterilmekte ve nazara verilmektedir.

PAYLAŞ:
Bu yazıya oy ver
Yorum yok

Yorum Yap