2- Okumayı bilen ve bilmeyen herkes temaşasından hayran olup istihsan ederdi.
Temsildeki Kuran, şu kâinat kitabı olduğundan mezkûr cümleyi şöyle anlayabiliriz:
Temsildeki Kuran gibi, bu kâinat kitabı da, öyle güzel bir surette yazılmış ve o kadar hayret verici bir tarzda süslendirilmiştir ki, ona bakan herkesin dikkatini celbetmekte ve herkes temaşasından lezzet almaktadır. Kuşlardan çiçeklere, balıklardan bitkilere, arştan ferşe ve seradan Süreyya’ya kadar her bir mahlûkta öyle bir nakış ve öyle bir sanat vardır ki, görenleri hayrete düşürmekte ve herkes -okuma bilsin veya bilmesin- temaşasından zevk ve büyük keyif almaktadır.
“Okuma bilmek”ten maksat ise, mahlûkat üzerinde yazılan esma-ül hüsnayı okuyabilmektir. Zira her bir varlık adeta bir kitap hükmünde olup, o kitapta binbir esma-ül hüsna yazılmıştır. Mahlûkatın asıl güzelliği de manası olan bu esma-ül hüsnadan gelmektedir.
Bununla birlikte, mahlukatın zahiri de öyle güzelleştirilmiş ve süslendirilmiştir ki, okumayı bilmeyen -yani esma-ül hüsnanın tecellilerinden gafil olan ve hatta Allah’ı inkar eden- birisi bile, mahlukatın o zahiri güzelliği karşısında hayret etmekte ve zevk ile bu güzelliği seyretmektedir.
“Okumayı bilen” ve “okumayı bilmeyen” kimseleri, mahlukata “mana-yı harfi” ve “mana-yı ismi” ile bakan kimseler olarak da ayırabiliriz. (Mana-yı harfi ve mana-yı ismi ilerideki bölümde izah edilecektir.)
Evet, asıl güzellik, mahlukatın mana-yı harfi cihetindedir. Ancak mahlukların mana-yı ismi ciheti de o kadar güzeldir ki, mana-yı harfi cihetine bakmayı bilmeyenler bile bu cihetin güzelliği karşısında hayrete düşmekte ve seyrinden lezzet almaktadırlar.