6- Onun içindir ki, ölümün hakikatini gören kâmil insanlar ölümü sevmişler, daha ölüm gelmeden ölmek istemişler.
Ölümün hakikatini gören kâmil insanlar?n ölümü nas?l istedikleri hakk?nda birkaç numune vermek, bu meselenin tefekkürü hususunda bize yard?mc? olacakt?r. ?imdi baz? Allah dostlar?n?n ölüm hakk?ndaki sözlerini inceleyelim:
Bediüzzaman Hazretleri’nin ölümü sevmesi:
Bediüzzaman Hazretleri Birinci Cihan Harbi’nde esir dü?mü?tü. Bir gün Çar’?n day?s? ve Kafkas Cephesi Ba?kumandan? Nikola Nikolaviç esirleri tefti?e gelir ve kamp? gezerken Bediüzzaman Hazretleri’nin önünden geçer. Üstad Hazretleri ona hiç ehemmiyet vermez ve yerinden bile k?m?ldamaz. Bu, Ba?kumandan?n nazar-? dikkatini çeker. Tekrar bir bahane ile önünden geçer. Yine Üstad Hazretleri k?m?ldamaz. Üçüncü defas?nda ise Üstad?m?z?n önünde durur ve tercüman vas?tas?yla ?öyle bir muhavere geçer:
– Beni tan?mad?lar m??
– Evet, tan?d?m. Nikola Nikolaviç, Çar’?n day?s?d?r, Kafkas Cephesi Ba?kumandan?d?r.
– O hâlde ne için hakaret etti?
– Hay?r, ben kendilerine hakaret etmi? de?ilim. Ben mukaddesat?m?n emretti?ini yapt?m.
– Mukaddesat ne emrediyormu??
– Ben Müslüman âlimiyim. Kalbimde iman vard?r. Kendisinde iman olan bir ?ah?s, iman? olmayan ?ah?stan efdaldir. Ben ona aya?a kalksayd?m, mukaddesat?ma hürmetsizlik yapm?? olurdum. Onun için ben k?yam etmedim.
– ?u hâlde, bana imans?z demekle benim ?ahs?m?, hem ordumu, hem de milletimi ve Çar’? tahkir etmi? oluyor. Derhâl divan-? harp kurulunda isticvap edilsin.
Bu emir üzerine divan-? harp kuruluyor. Karargâhtaki Türk, Alman ve Avusturya zabitleri, ayr? ayr? Bediüzzaman’a rica ederek Ba?kumandana tarziye vermesi için ?srar ediyorlar. Üstad?m?z?n verdi?i cevap ise ?u oluyor: “Ben ahiret diyar?na göçmek ve huzur-u Resulullah’a varmak istiyorum. Bana bir pasaport laz?md?r. Ben iman?ma muhalif hareket edemem.”
Yine Üstad?m?z ölüm hakk?nda ?öyle diyor: “Ehl-i iman için ölüm, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir. Hem dünya meydan?ndaki imtihanda, talim ve talimat olan ubudiyetten bir paydostur. Hem öteki âleme gitmi? yüzde doksan dokuz ahbap ve akrabas?na kavu?mak için bir vesiledir. Hem hakiki vatan?na ve ebedî makam-? saadetine girmeye bir vas?tad?r. Hem zindan-? dünyadan, bostan-? cinâna bir davettir. Hem Hâl?k-? Rahim’inin fazl?ndan, kendi hizmetine mukabil ahz-? ücret etmeye bir nöbettir. Madem ölümün mahiyeti hakikat noktas?nda budur; ona deh?etli bakmak de?il, bilâkis rahmet ve saadetin bir mukaddemesi nazar?yla bakmak gerektir. Hem ehlullah?n bir k?sm?n?n ölümden korkmalar?, ölümün deh?etinden de?ildir. Belki daha fazla hay?r kazanaca??m diye, vazife-i hayat?n idamesinden kazanacaklar? hayrat içindir. Evet, ehl-i iman için ölüm rahmet kap?s?d?r, ehl-i dalâlet için zulümat-? ebediye kuyusudur. (25. Lem’a)
Yine Üstad?m?z ölüm hakk?nda ?öyle diyor: “En evvel, herkesi korkutan, en korkunç tevehhüm edilen ölümün yüzüne bakt?m. Nur-u Kur’an ile gördüm ki, ölümün peçesi gerçi karanl?k, siyah, çirkin ise de, fakat mümin için as?l simas? nuranîdir, güzeldir gördüm. Ve çok risalelerde bu hakikati kat’i bir surette ispat etmi?iz. Sekizinci Söz ve Yirminci Mektup gibi çok risalelerde izah etti?imiz gibi ölüm; idam de?il, firak de?il, belki hayat-? ebediyenin mukaddemesidir, mebdeidir. Ve vazife-i hayat külfetinden bir paydostur, bir terhistir, bir tebdil-i mekând?r. Berzah âlemine göçmü? kafile-i ahbaba kavu?makt?r. Ve hakeza, bunlar gibi hakikatlerle ölümün hakiki güzel simas?n? gördüm. Korkarak de?il, belki bir cihetle mü?takane mevtin yüzüne bakt?m. (26. Lem’a)
Hz. Mevlana “Mesnevi”sinde ?öyle bir hikâye anlat?r:
Peygamber’in amcas? Hz. Hamza (r.a.) gençlik ça??nda sava?a daima z?rh giyerek girerdi. Son zamanlar?ndaysa sava? saflar?na z?rhs?z olarak kat?l?r, gö?sü aç?k ve vücudu ç?plak olarak sava??rd?. Onun bu hâlini gören halk dediler ki: “Ey Peygamber’in amcas?, ey saflar yaran aslan, ey erlerin padi?ah?! Allah kitab?nda: ‘Nefislerinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmay?n!’ emrini okumad?n m?? Neden kendini sava? esnas?nda böyle bir tehlikeye at?yorsun? Gençken, iri yap?l? ve kuvvetliyken saflara z?rhs?z kat?lmazd?n. ?imdi ihtiyarlad?n, zay?flad?n, öyle oldu?u hâlde hiçbir ?eye ald?r?? etmez oldun. Her ?eye bo? veriyor; bir k?l?ç ve bir m?zrakla sava?a at?l?yor, âdeta kendini s?n?yorsun. K?l?ç ihtiyara hürmet etmez. Hiç k?l?çla okun akl-? temyizi olur mu?” dediler.
Bunun üzerine Hz. Hamza dedi ki: “ Gençken ölümü, bu dünyaya veda etme tarz?nda görürdüm. Kim ölüme isteyerek gider? Kim ejderhan?n kar??s?nda soyunur? Fakat ?imdi Hz. Muhammed’in nuruyla bu fâni ?ehre zebun (dü?kün) de?ilim ki. Allah beni uykudan uyand?rd?. Ölüm, kimin nazar?nda tehlikeyse “Tehlikeye at?lmay?n!” emri de onad?r. Fakat birisinin nazar?nda ölüm, hakikat kap?s?n?n aç?l???ndan ibaret olursa, ona “Haydin çabuk olun!” hitab? gelir.”
Bilal-i Habe?i (r.a.) ölece?i zaman han?m?: “Vay üzüntüsüne!” dedi. Bilal-i Habe?i buna cevap olarak dedi ki: “Hay?r! Aksine vay onun sevincine! Yar?n dostlarla, Muhammed ve arkada?lar?yla bulu?aca??m.”
Hz. Ali (r.a.) bir muharebede, dü?man saflar? aras?nda dola??yordu. O?lu Hasan (r.a.) ona: “Bu hâlin sava?anlar?n hâli de?ildir.” yani hiç korkmuyor musun, dedi. Bunun üzerine Hz. Ali: “Ey o?ulca??z?m, senin baban ölüme dü?mü? veya ölüm onun üzerine dü?mü? hiç ald?rmaz.”
Hz. Ammar (r.a.) ölüme kar?? olan arzusunu S?ff?n muharebesinde ?öyle ifade eder: “Yar?n dostlara, Muhammed (s.a.v.)’e ve ashab?na kavu?aca??m!”
Hz. Huzeyfe (r.a.) ölüm esnas?nda ?öyle demi?tir: “Kaybetti?im sevgiliyi buldum!”
?mam Mukatil (r.a.) der ki: “K?zlar?m ve günahlar?m olmasayd?, elbette ölüme olan hevesimden erirdim.”